Değersizlik illüzyonundan Uyanmak, Özgürleşmek
İllüzyon Nedir
Genel olarak, el çabukluğu ile yapılan hareketlerin gerçek olarak algılanmasına illüzyon adı verilir. Duyu organlarımızı yanıltan bu sistem vasıtasıyla, gerçekte var olmayan olaylar gerçekmiş gibi algılanır. İllüzyon, uzmanlık gerektiren ve uzun sürede öğrenilen bir olaydır. Bu olay sayesinde şapkadan çıkan tavşanlar, havada uçabilen ve belinden ikiye bölünen insanlar gibi insan aklının alamayacağı şeyler gerçekten oluyormuş gibi gözükür. Oysa ki, gerçek hayatta bu tarz şeyler yoktur ve mantık olarak olması da imkansızdır. Mantıken baktığınız zaman, bu olayların bir yanılsama olduğunu anlarsınız, fakat yine de kendinizi bu sihir olaylarından alıkoyamazsınız.
İnsanın değersizliği bilinçdışı inanç illizyondur.
Değer kelimesine de hak ettiğinden fazla ulvi değerler anlamlar yüklenmiştir. Çünkü değer kavramı rölatif bir kavramdır . Değer bir malın veya hizmetin canlıyı ayakta tutma potansiyelini gösteren ölçü birimidir. Bir şeyin başka bir şeyle karşılaştırılması sonucunda değerli veya değersiz olduğuna karar verilir. Değer kavramı azalıp artan özellikler gösterebilir. İnsanların değer kavramları sonradan yerçekimi boyutunda oluşturduğu tüm toplumsal kabuller ve gereklilikler ölçüsünde nesnesel veya duygusal anlamlar haline dönüşmüştür.
İnsanın ruh bilimi olan psikoloji literatürden baktığımızda insanın değersizlik kavramı Freud’un bilinçdışı kavramını ortaya koymasından sonra bilişsel psikoterapi kuramı kapsamında Beck tarafından temel inançlar olarak telaffuz edilmiştir. Beck temel inançları çaresizlik, sevilmeme veya değersizlik olacak şekilde üç grup içinde toplamıştır. Çaresizlik temel inancının içinde ‘’yetersizim, dayanıksızım, zayıfım, beceriksizim” gibi inançlar bulunmaktadır. Sevilmem temel inancında, ‘’sevilmiyorum, kusurluyum, sevilecek kadar iyi değilim, önemsizim” gibi inançlar söz konusudur. Değersizlik temel inancında ise; ‘’yaşamayı hak etmiyorum, kabul edilmez, değersiz, bir hiçim” gibi inançlar yer almaktadır.
Oysaki insan denilen canlı bu olumsuz temel kabulleri asla kabul edemez. Bu bilinçdışı inancın farkında olmadığımız takdirde saklanmak gizlenmek üzere stratejiler geliştirdiğini ve bunu gerçekleştirmek için uğraştığını bilmeliyiz.
Bilinçaltı değersiz olduğuna inan(dırıl)mıştır .Bilinç ve bilinçdışı bu değersizlik inancını kabul edemez Asıl görevi canlıyı korumak olduğundan bu değersizliğini gizlemelidir. Gizlemek gizlenmek için her yol mubahtır. Sağlam gizlemenin yolu bilinçten(kendinden) bile gizlemekle başlar (Uran,2000).
Bu kavramların gerçekliğini yer çekimi boyutunda değerlendirdiğimizde insan yetersizliği veya çaresizliği, sevilmeme duygusu insan varoluş hikayesinde zaman zaman gerçeklik barındırabilir.
İnsan denilen canlı, doğa güçlerine ve bazı hayvan türlerine karşı beden egosu oldukça zayıf ve yetersiz bir varlıktır. Ancak doğada en ağır beyne sahiptir. Bu nedenle, her insanın var oluşunda eksiklik, yetersizlik duygusu vardır. Bu eksiklik ve yetersizlik duyguları insan beynin frontalinin gelişmesine sebep olmuş keşfederek ve yaratıcı öğrenme yönü evrimleşerek gelişmiştir.
İnsan bilinci yetersizlik ve eksikliğe karşı yapılanarak medeniyeti oluşturmuştur. Değersizlik duygusu ise yukarıda tanımlanan normal eksiklik duygusundan çok farklıdır, illüzyondur. Değersizlik duygusunun temelleri erken çocukluk dönemine hatta ana rahmine düşüşe kadar gider.
İnsanın ruhsal problemlerini inceleyen tüm psikoloji kuramları pek çok konuda itilafa düşse de hepsinin ortak noktada buluştukları en önemli konulardan biri kişinin erken çocukluk deneyimlerinin gelecek yaşamındaki kişilik ve benlik tasarımları üzerine etkisi olduğudur.
Çünkü insanoğlu, dünya denilen yerçekimi boyutuna düştüğü andan itibaren hayatla ve kendilik tasarımları ile ilgili gerçekliği etrafından izleyerek veya dinleyerek oluşturur. Ona varlığına biricikliğine yönelik etraftan yansıtılan her türlü olumlu olumsuz veri, bilinçdışı tarafından sorgusuzca kabul edilir. Bu durum çocuğun hayatla ve kendilik benlik tasarımı ile ilgili duygu, inanç ve düşünce kalıplarını oluşturur. Yani hayatı kendimiz yaparak yaşayarak deneyimleyerek öğrenmek yerine algılama ve yaşama konusunda fonksiyonel veya fonksiyonel olmayan düşünce kalıplarıyla, adaptif veya maladaptif duygularla ,olumlu veya olumsuz temel inanç kalıplarıyla ustalaşarak öğrenen ebeveynlerimizin gösterilerinden kopyalayarak satın alırız.
Oysaki insan denilen canlı yaratılış itibari ile evrende evrensel enerjinin bir parçası olarak, olduğu gibi değerli ve önemli bir canlıdır, evrenin bütünlüğünün doğal bir parçasıdır. İnsanın yerçekimi boyutundaki konumu, rolü , etkisi, yapısal özellikleri, evrimleşmesi, toplumsallaşma ve medenileşme süreci uzun uzun incelenip tartışılabilir. Ancak bu bilgiler de izafi bir nitelik taşımakta ve sonradan oluşum nedenlerini ve şekillerini kapsamaktadır. Yani para, statü, yaşanan yer, kimlik vs. hiçbiri insanın varlığının değeri değildir. Bu tamamen yanılgı, illüzyondur. Burada değinmeye çalıştığımız şey gerçek özün varlığının değerliliğidir.